Sâlâ adlı üçüncü albümü ile dünyada büyük
ses getiren MİRCAN KAYA:
BU ŞARKI, SEVGİLİSİ ÖLEN BİR KADININ HAYKIRIŞI!
Kendini biraz Laz, biraz Gürcü, en çok da dünyalı olarak tanıtan Mircan Kaya: Ben 'Sâlâ'yı kendi bildiğim şekilde okuyor, yorumluyorum. Bir anlamda dini bir öğeyi, yenilikçi bir anlayışla, başka bir biçimde icra ediyorum...
SEZEN BAŞARAN
Önce ‘Bizim Ninniler' adlı albümüyle bebeklerin dünyasına giren, ardından geleneksel müzik yorumları albümü ‘Kül’ ile BBC’nin playlist’inde kendine yer bulan, şimdi de 'Sâlâ' adlı uluslararası albümüyle dikkat çeken müzisyen Mircan Kaya; biraz Laz, biraz Gürcü, en çok da dünyalı olarak tanıtıyor kendini... Cenaze namazına çağrı olarak okunan ‘sâlâ’dan yola çıkarak kendi ‘sala’sını yazan Mircan Kaya, albümle aynı adı taşıyan parçanın; bir kadının kaybettiği sevgilisinin ardından haykırışı olduğunu söylüyor.
İlk Megrelce (Güneybatı Kafkas dil ailesinden Gürcüce, Lazca ve Svanca ile akraba bir dil) caz parçalarını kapsayan albümde; İngilizce, Türkçe ve Megrelce parçalar hayat buluyor. Nasıl bir albüm derseniz; cevabı şu... Geçmişin ilksel etnik sesleri, çağdaş enstrümanlarla buluşuyor; böylece Kuzey cazını çağrıştıran yeni bir sound ortaya çıkıyor... Sözlerin çoğu ve bestelerin tamamı Mircan Kaya’ya ait olan albüm, müzikal anlamda üst seviyede bir dil taşıyor. Çünkü albümde Özdemir Asaf, Edgar Allen Poe, Tennyson ve Metin Eloğlu'nun da dizeleri var. Aynı zamanda bir deprem yüksek mühendisi olan Kaya, müziğe olduğu kadar mühendisliğine de sıkı sıkıya bağlı...
ö Sâlâ adlı albümünüzü elinize ilk aldığınızda ne hissettiniz?
Albümün kartonet tasarımı İngiltere'de yapıldı, aylarca süren bir çalışma oldu.Kartoneti CD ile birlikte elime aldığımda birkaç akşam göğsüme bastırarak uyudumalbümle... Benim için o kadar kıymetli ve önemliydi. Fakat albümü çok sıkdinlememeye gayret ediyorum; çünkü başka müzik çalışmaları yaptığım için, yeniyapacağım çalışmaların öncekilerin tekrarı ve benzeri olmaması çok önemli. Onun içinbiraz ayrı kalmaya çalışıyorum önceki çalışmalardan. Kulaklarımı temizlememgerekiyor ya da yeni çalışmalar için içimde akan müziği öncekilerin etkilememesineözen gösteriyorum. Böylece tekrara düşmeyi engellemeye çalışıyorum. Arada birdinliyorum ve her defasında iyi hissediyorum.
‘HER ALBÜM BİRBİRİNDEN DEĞİŞİK OLACAK’
ö İlk albümünüz 'Bizim Ninniler'in ardından, ikinci albümünüz 'Kül'; gelenekselmüzik yorumları albümüydü. Ve şimdi de 'Sâlâ'... Üçü de birbirinden bağımsızçalışmalar... Bunun nedeni nedir?
'Kül' yalnız bizim türkülerimizen oluşmuyordu. İçinde başka ülkelerin halk şarkılarıda vardı; Gürcü, Boşnak halk şarkısı da... Aslında amacım her albümde müziğimdeyönümü değiştirmek değil. Sadece eserler arasında sıçramalar var. Yani bir eserdiğerine benzemiyor. Aslında 'Sâlâ'nın içinde de geleneksel ezgiler, tatlarfazlasıyla var. Geleneksel enstrümanlar, Batı enstrümanlarıyla birliktekullanılıyor. Yön değiştirme ancak şunun için söylenebilir; 'Sala' tamamen benimbestelerimden oluşan bir albüm. Diğerleri anonim ezgilerin yorumlanmasıyla ortayaçıkmış albümlerdi. Bu bakımdan haliyle Sala ile diğer albümler arasında fark olmasıgerekiyor. Bir farklılık veya yön değişikliğinden söz edecek olursak, bunu buşekilde yorumlamak lazım. Bundan sonra yapacağım çalışmalarda da bu görülecek. Çünkübir sonraki çalışma Sâlâ'ya benzemeyecek. Çünkü tekrara düşmemek çok önemli.Kendinizi tekrar etmeye başladığınız zaman artık üretemiyorsunuz demektir. Yeniden Sâlâ'ya benzeyen bir albüm yapmanın benim için de dinleyiciler için de çok fazlaanlamı olmaz.
ö Bu durumda müziğiniz, basına yansıdığı gibi ‘laz cazı’ değil, dünya müziği olarak adlandırılmalı...
Kesinlikle! Bir kategoriye dahil edilmek istemiyorum ama ben dünya müziğiyapıyorum. 'Bizim Ninniler' de, 'Kül' de, 'Sala' da dünya müziği otoritelerinin çokdikkatini çekiyor zaten. Etnik müzik veya dünya müziği adı altında yorumlayabilirizbu nedenle... Ancak Lazca caz tanımı yapılacak iki parça var albümde. Lazlar tarafından bu iki parça çok büyük sevinçle karşılandı. Çünkü daha önce benzeri yapılmamış parçalar bunlar. Sonraki yapılacak çalışmalara da referans ve ışık tutuyor. Lazca dilini daha farklı bir dinleyici kitlesine ulaştırıyor. Kaybolmakta olan bir dil olduğu için, o dile ve kültüre özendirici biretkisi var. Bu iki parçayla köklerime gönderme yapıyorum aslında.
ö ‘Sâlâ’ dinleyiciye hangi mesajı veriyor?
‘Sâlâ’, biliyorsunuz ölülerimizin ardından okunan bir duadır. Cuma namazından önce;cenaze namazına çağrı olarak okunur. Bebeklik yıllarımdan başlayarak beni en çoketkileyen ezgidir. Üniversite yıllarımda o zamanlar kurmuş olduğum senfonik rockgrubuyla 'Sâlâ'yı İngilizce okumuştum, ama sözleri tamamen farklıydı. Kaybedilmişolan sevgilinin ardından bir kadının haykırışı 'Sala'. Sözleri farklı ama makamorijinal. Ben 'Sâlâ'yı kendi bildiğim şekilde okuyor, yorumluyorum. Bir anlamdageleneksel olan bir şeyi; dini bir öğeyi, yenilikçi bir anlayışla başka bir biçimdeicra ediyorum.
ö Peki dini bir öğe olan 'Sâlâ'yı bambaşka sözlerle okumanız tepki topladı mı?
Olumsuz bir tepkiyle hiç karşılaşmadım. Sonuçta ben sala makamını kullanıyorum vekendi sözlerimle onu yorumluyorum. Ama albümümün adı 'Sâlâ'. Ölmüş, sevilen kimseninardından okunan bir sala bu. Yani bu eserde kendi hayatıma göndermeler var. Birçoksevdiğim insanı kaybettim ben. Bu şarkıda başkalarının acılarını da hissettiğimiçin, bu duyguyu taşıyan herkesin ruhuyla söylüyorum.
ö Türkçe değil de İngilizce okumanız nasıl bir tepki aldı?
İngilizce benim hayatımda çok önemli bir dil. Çocukluğumdan beri Türkçe'den sonra ençok kullandığım dil. İngilizce kitap okumayı da hep çok sevdim. Genç kızlık yıllarımEdgar Allen Poe ve Shakespeare gibi yazarları okuyarak geçti. O dönemde yaptığımızmüziğe böyle bir şeyi katmak çok cazip gelmişti. Her şeyi çok mantığa vurarakaçıklayamam, çünkü çok sezgisel şeyler bunlar, içten gelen şeyler. Neden İngilizceokuduğumun cevabı bu işte. Başka bir dil de olabilirdi ama ben İngilizce'yi çokseviyorum. İngilizce egemen dildir, bu albümde egemen olanla egemen olmayanı içiçegeçirmek, onları aynı duyguda birleştirmek gibi de bir tema var. Bu albümdeİngilizce, Türkçe ve Lazca dilleri kullanıldı. Çünkü onlar benim dillerim.
'İNGİLTERE'DE DE YAYINLANDI'
ö Siz bu albümü dünya için mi yaptınız, Türkiye için mi?
Dünya için yaptım, özellikle Türkiye için bir şey yapmıyorum. Müzik yaparkenherhangi bir kitleye hitap etmek gibi bir kaygı taşıyarak yapamazsınız. Şu grup dinlesin, bu grup dinlesin, ya da Türkler dinlesin, Fransızlar dinlesin diye yapamazsınız. Dışarıdaki insanlara çok daha ilginç geliyor. Aslında bizim insanlarımıza da ilginç geliyor ama; kitap okumayan, iyi müzik talep etmeyen, popüler olanla, yüzeyde olanlarla yetinen bir toplumumuz var ne yazık ki. Eleğin üstünde kalan; gerçek sanatı, kültürü, müziği, edebiyatı takip eden herkes albümle ilgili çok güzel şeyler söylüyor.
ö Müzikseverler sizi tanıyor mu sizce? Kim olduğunuzu ne yaptığınızı biliyorlar mı?
Daha çok yeni, albüm çıkalı 1 ay oldu. Piyasaya ilk verilenler tükendi. Ticari kaygılar güderek yapılmadı bu çalışma ama böyle bir ülkede bile bu kadar ilgigörmesi çok büyük başarı diye düşünüyorum. Albüm çıkar çıkmaz, Mondomix Müzik hemen anlaşma yapmak istedi dünyaya dağıtımıyla ilgili. Mondomix; dünya üzerindeki enönemli kültür sanat kuruluşlarıyla ortak işler yürüten bir kuruluştur. Onun sadece 'Sala'yı değil, benim yapacağım bütün müzik çalışmalarına sahip çıkması çok önemli. Albüm İngiltere'de de yayınlandı. Albümün yurtdışı serüveni giderek artan bir ilgiyle devam edecek görünüyor. Daha da önemlisi, bu tür olumlu yorumlar sonrakiprojelere esin oluyor, size kuvvet veriyor.
ö Albüme ismini veren 'Sala'nın dini anlamı gözönüne alındığında; bu çalışmada bir ağıt havası sezinleniyor sanki...
Burada biraz felsefe yapmamız gerekiyor. İnsanların çoğu; acı çekmekten, ağlamaktan,derin acıları yaşamaktan korkuyor. 'Sala' bütün duyguları, acıyı da, sevinci de,umudu da, en dip noktasına kadar hissettirmek amacı taşıyan bir albüm. Çünkü öyleyaşanarak icra edildi, öyle söyleniyor. O yüzden albüme karamsar diyecekseniz;dünyaya da karamsar demeniz gerekiyor. Hayatın kendisi her türlü duyguyu içinde barındırıyor. Acıyı da, sevinci de, umudu da... Benim yaptığım müzik de böyle. Yaptığım üç albümde de bu var, bundan sonrakilerde de olacak. Bunları dikkatealdığımızda; hem karanlık, bir taraftan da eğlenceli bir albüm diyebilirim. Sizin bakışınız nasıl, o önemli. Ben mutlu müzikten zevk almadığım için, hayata böyle bakmıyorum.
ö Albümün kapağında dikenli tel görseli kullanılmış. Bu sizin dünyanızagirmenin hiç de kolay olmadığının bir göstergesi mi?
Dikenli tellerin arkasındaki yaşamın hiç de kolay olmadığı mesajını vermek, dinleyiciyle araya bir tür mesafe koymak, bir metafor oluşturmak için kullanıldı o dikenli teller. Hiçbir şeyi süt liman görmediğim için dikenli tel çok önemli bir imge benim için. O yüzden grafik tasarımcı Neil Jenkins ile başından beri bu imgeyi kullanmak istedik.
'MEGRELYA'YA DİKKAT ÇEKMEK İSTEDİM'
ö İç kapakta ise, Doğu Karadeniz 'Lazistan' olarak adlandırılmış... Bu harita nereden çıktı?
Bu haritayı biz İngiltere'de British Museum'da bulduk. Neil Jenkins orada araştırdı. Artık var olmayan bir ülke bu. Lazistan değil ama Megrelya benim için önemlidir orada. O eski haritada Lazistan'la birlikte birçok başka isimler de var artık var olmayan. O var olmayan Megrelya denen ülkede benim köklerim yatıyor ve artık yok... Bu artık olmayan ülkenin haritasını koyarak oraya bir gönderme yapmak istedik. Bu benim içimdeki sürgün duygusu ile örtüşen bir çalışma aynı zamanda. Lazistan sözcüğü üzerinde başka bir gazete çok fazla durdu ama bunu sözcüğün veya haritanın kullanışamacı sanıldığı gibi değil. Ya da çekilmeye çalışılan yerdeki bakış gibi değil. Eskiden Megrelya diye bir ülke vardı; Gürcistan tarafından sonra bölünen. Artık yok, çok eski bir tarih bu. Megreller ve Lazlar; esasında Megrelya'dan dağılmış olan insanlar. Zaman içinde Trabzon Rum İmparatorluğu, Bizans Dönemi ve sonraki yönetimler, o bölgede yaşayan herkese Laz adını vererek bir genelleme yapmış. Megreller bizim Lazca dilini konuşan insanlarımız. Bir kısmı Gürcistan'da yaşar, bir kısmı bu tarafta. İşte bu iki Lazca parçanın amacı bu. Siz bana bu soruları soruyorsunuz ve insanlar Megreller kim, Lazlar kim, o dil ne diye sorular soruyor ve bu bir farkındalık yaratıyor. Bir sonraki proje biraz daha ileriye giderek, biraz daha o kültüre katkı sağlamaya çalışacak, korumaya yönelik bir şey bu. Bu bile bir şey...
ö Yurtdışında nasıl tepkiler alıyorsunuz bunca ilginin üzerine? Nasıl yorumluyorlar müziğinizi?
Batı enstrümanlarının Doğu ezgilerine eşlik ederkenki tavır değişikliği, oradaki müzisyen arkadaşlarımıza çok yakın gelmiyor. Bir de asıl kimliğim Lazlık. Ve bu onların tanımadığı bir kültür. Çok ilgilerini çekiyor. Roger Mills de, Gürcistan'dan Megrel bir kadın sanatçıyla birlikte bir albüm çalışması yapmış. Çok duyarlılar yerel kültürlerin korunmasına karşı. Daha doğrusu benim çalıştığım müzisyenler bu tür konulara karşı çok duyarlı. Onların en çok ilgisini çeken şeyler o kültürlere ait özellikler... Tarihi nedir, dili nedir, nasıl yaşarlar, ne söylerler.
ö Yabancı basında sanıyorum Türk basınından daha çok yer alıyorsuz. Hatta şakılarınız BBC'nin playlist'inde bile yer alıyor...
'Sala' yayınlanır yayınlanmaz BBC'nin de linkli olduğu Fly Global Music Company'nin baş editörü çok güzel bir yorum yaptı. Bir önceki 'Kül' adlı albümüm BBC'de çalınıyor. Onun dışında Mondomix'le yapılan anlaşmadan dolayı Mondomix'in de yayın araçları var, dergileri var, orada yer alacaktır mutlaka. 'Songlines' diye bir dergi vardır, oradan ayrıntılı bilgi istediler. Daha çok yeni, yavaş yavaş ulaşıyor yabancı basına. Ama yorumlar çok iyi geliyor.
ö Şu an yeni bir albüm üzerine çalışıyorsunuz. Nasıl bir çalışma ile karşılaşacağız?
Ön çalışmaları yapıldı. Bu sadece bir albüm değil, çok kapsamlı bir çalışma olacak. İçinde resim, edebiyat ve müziği barındıracak. İngiltere'de bir caz grubu ile birlikte yapacağız kayıtları. Albüme bir kitap, bir resim sergisi eşlik edecek. Her ikisi de hem İstanbul'da, hem Bristol'da yapılacak. Yeni Zelandalı bir yazar da albümün kitabının İngilizce metinlerini yazacak. Çok ayağı olan, uluslararası, sınır ötesi bir çalışma olacak. Başka projeler de var. 2006 yılında bir müzik yapım şirketi kurdum, 'Sala' da oradan çıktı zaten, Museum and Catalog Music Production. Şu an 5-6 tane müzik projesi üzerinde çalışıyoruz. Hepsi yavaş yavaş ilerliyor. Yolda albümler var, bir tanesi ‘Sala'nın devamı diye düşünülebilir, bu sefer ölümü değil yaşamı irdeleyen bir albüm ama yine benim anladığım biçimde... Diğeri, üzerinde Roger Mills ile birlikte çalıştığımız ‘Once Upon a Time in Megrelya’. Bir başkası ‘Ruh Kesişmeleri’. Bu, Türkiye’deki çok genç, doğuştan yetenekli müzisyenlerle yurtdışındaki birkaç benzeri müzisyeni bir araya getirdiğimiz bir çalışma. ‘Ruh Kesişmeleri'nde ruhların içinde Aşık Veysel de var, bir taraftan genç ruhlar var, öteki taraftan ruh kardeşi olan İngiltere'den flüt sanatçısı var, ama sanki öte dünyadan geliyormuş gibi seslenen Veysel'in kendi sesi var, benim sesim var, onun söylediği ezgileri ben söylüyorum. Albüm benim üstüme kurulu değil. Bu gerçek bir kesişme. Şöyle ki; geçmiş, şimdiki zaman, gelecek, genç, yaşlı, yaşayan, ölmüş olan, hepsi bir arada. Bunun dışında single'larım var, şu an bir tanesi bitti. Miksajları İngiltere'de yapılıyor; bu singlelar da önümüzdeki ay yayınlanacak ve dijital olarak dağıtımına başlanacak. Ayrıca birçok proje var, hazırlıkları devam eden 5 tane albüm çalışmamız var toplamda. O albümlerin her birinin birkaç parçası kaydedildi, onlar siteye yakında yüklenecek, dinlenebilir duruma gelecek. Bir de benim için müziği sürdürebiliyor olmak, üretebiliyor olmak çok önemli.
ö En çok neden etkilenerek bu sürdürebilirliği sağlıyorsunuz?
Rüyalarımla... Gördüğüm rüyaların ardından şarkılar yapıyorum. Rüyalarım o kadar enteresan ve besleyici ki, geceleri uykuya dalmadan önce merakla gözlerimi kapatıyorum, bakalım bu gece ne göreceğim diye. Onun dışında hayata dair her şey, kendi iç sesim, şiir, edebiyat, resim, yalnızlığım, beni en çok besleyen şeyler. Yalnızlığım derken, ruhsalyalnızlığım, sık sık kaçmak istediğim yalnızlık. Ancak yalnızken üretebiliyorum, mutlaka yalnız olmam gerekiyor, başkalarının yanında söz yazamam, içimden gelmez.
DEPREMDE YAŞAM ÇOK ZORLAŞACAK!'
ö Siz aynı zamanda deprem yüksek mühendisisiniz. Ve sanıyorum müzikle olduğunuz kadar iç içesiniz mesleğinizle...
Evet inşaat mühendisi ve deprem yüksek mühendisiyim. Mezun olmadan 1 yıl önce çalışmaya başladım. Son 4 yıldır ileri deprem teknolojileri üzerine çalışan dünya lideri bir firmanın; Fip Industriale'nin Türkiye temsilcisiyim. Çok önemli birkaç proje üzerine çalışmalar yapıyoruz. Bir tanesi, Eskişehir-İstanbul arası hızlı tren projesi. Diğeri, İstanbul köprülerinin güçlendirilmesi projesi. Onda da bir Japon firmasıyla birlikte çalışıyoruz. Karayolları'na deprem teknolojileriyle ilgili seminer vereceğiz, İtalya'dan kıdemli mühendisler geliyor. Onun dışında benim kişisel olarak üstünde durmak istediğim konular; cam giydirme binalar... Mantar gibi cepheleri camla kaplanmış binalar yapılıyor İstanbul'da. Bunlar çevrelerinde çok büyük hasara yol açacak bir deprem olduğunda. Kimse bu insanlara dur demiyor.
ö Olası bir depremde sizce İstanbul nasıl bir şekil alacak?
Büyük bir depremde, İstanbul gibi büyük bir şehirde yaşamak çok zor olacak. Ancak İstanbul'un her tarafı aynı risk derecesini taşımıyor. Ben bu anlamda felaket haberi veren insan durumuna düşüp öyle bir manzara çizmek istemem. Ama altyapı çok zarar göreceği için böyle bir şehirde yaşamak çok zor olacak, bu kesin...
ses getiren MİRCAN KAYA:
BU ŞARKI, SEVGİLİSİ ÖLEN BİR KADININ HAYKIRIŞI!
Kendini biraz Laz, biraz Gürcü, en çok da dünyalı olarak tanıtan Mircan Kaya: Ben 'Sâlâ'yı kendi bildiğim şekilde okuyor, yorumluyorum. Bir anlamda dini bir öğeyi, yenilikçi bir anlayışla, başka bir biçimde icra ediyorum...
SEZEN BAŞARAN
Önce ‘Bizim Ninniler' adlı albümüyle bebeklerin dünyasına giren, ardından geleneksel müzik yorumları albümü ‘Kül’ ile BBC’nin playlist’inde kendine yer bulan, şimdi de 'Sâlâ' adlı uluslararası albümüyle dikkat çeken müzisyen Mircan Kaya; biraz Laz, biraz Gürcü, en çok da dünyalı olarak tanıtıyor kendini... Cenaze namazına çağrı olarak okunan ‘sâlâ’dan yola çıkarak kendi ‘sala’sını yazan Mircan Kaya, albümle aynı adı taşıyan parçanın; bir kadının kaybettiği sevgilisinin ardından haykırışı olduğunu söylüyor.
İlk Megrelce (Güneybatı Kafkas dil ailesinden Gürcüce, Lazca ve Svanca ile akraba bir dil) caz parçalarını kapsayan albümde; İngilizce, Türkçe ve Megrelce parçalar hayat buluyor. Nasıl bir albüm derseniz; cevabı şu... Geçmişin ilksel etnik sesleri, çağdaş enstrümanlarla buluşuyor; böylece Kuzey cazını çağrıştıran yeni bir sound ortaya çıkıyor... Sözlerin çoğu ve bestelerin tamamı Mircan Kaya’ya ait olan albüm, müzikal anlamda üst seviyede bir dil taşıyor. Çünkü albümde Özdemir Asaf, Edgar Allen Poe, Tennyson ve Metin Eloğlu'nun da dizeleri var. Aynı zamanda bir deprem yüksek mühendisi olan Kaya, müziğe olduğu kadar mühendisliğine de sıkı sıkıya bağlı...
ö Sâlâ adlı albümünüzü elinize ilk aldığınızda ne hissettiniz?
Albümün kartonet tasarımı İngiltere'de yapıldı, aylarca süren bir çalışma oldu.Kartoneti CD ile birlikte elime aldığımda birkaç akşam göğsüme bastırarak uyudumalbümle... Benim için o kadar kıymetli ve önemliydi. Fakat albümü çok sıkdinlememeye gayret ediyorum; çünkü başka müzik çalışmaları yaptığım için, yeniyapacağım çalışmaların öncekilerin tekrarı ve benzeri olmaması çok önemli. Onun içinbiraz ayrı kalmaya çalışıyorum önceki çalışmalardan. Kulaklarımı temizlememgerekiyor ya da yeni çalışmalar için içimde akan müziği öncekilerin etkilememesineözen gösteriyorum. Böylece tekrara düşmeyi engellemeye çalışıyorum. Arada birdinliyorum ve her defasında iyi hissediyorum.
‘HER ALBÜM BİRBİRİNDEN DEĞİŞİK OLACAK’
ö İlk albümünüz 'Bizim Ninniler'in ardından, ikinci albümünüz 'Kül'; gelenekselmüzik yorumları albümüydü. Ve şimdi de 'Sâlâ'... Üçü de birbirinden bağımsızçalışmalar... Bunun nedeni nedir?
'Kül' yalnız bizim türkülerimizen oluşmuyordu. İçinde başka ülkelerin halk şarkılarıda vardı; Gürcü, Boşnak halk şarkısı da... Aslında amacım her albümde müziğimdeyönümü değiştirmek değil. Sadece eserler arasında sıçramalar var. Yani bir eserdiğerine benzemiyor. Aslında 'Sâlâ'nın içinde de geleneksel ezgiler, tatlarfazlasıyla var. Geleneksel enstrümanlar, Batı enstrümanlarıyla birliktekullanılıyor. Yön değiştirme ancak şunun için söylenebilir; 'Sala' tamamen benimbestelerimden oluşan bir albüm. Diğerleri anonim ezgilerin yorumlanmasıyla ortayaçıkmış albümlerdi. Bu bakımdan haliyle Sala ile diğer albümler arasında fark olmasıgerekiyor. Bir farklılık veya yön değişikliğinden söz edecek olursak, bunu buşekilde yorumlamak lazım. Bundan sonra yapacağım çalışmalarda da bu görülecek. Çünkübir sonraki çalışma Sâlâ'ya benzemeyecek. Çünkü tekrara düşmemek çok önemli.Kendinizi tekrar etmeye başladığınız zaman artık üretemiyorsunuz demektir. Yeniden Sâlâ'ya benzeyen bir albüm yapmanın benim için de dinleyiciler için de çok fazlaanlamı olmaz.
ö Bu durumda müziğiniz, basına yansıdığı gibi ‘laz cazı’ değil, dünya müziği olarak adlandırılmalı...
Kesinlikle! Bir kategoriye dahil edilmek istemiyorum ama ben dünya müziğiyapıyorum. 'Bizim Ninniler' de, 'Kül' de, 'Sala' da dünya müziği otoritelerinin çokdikkatini çekiyor zaten. Etnik müzik veya dünya müziği adı altında yorumlayabilirizbu nedenle... Ancak Lazca caz tanımı yapılacak iki parça var albümde. Lazlar tarafından bu iki parça çok büyük sevinçle karşılandı. Çünkü daha önce benzeri yapılmamış parçalar bunlar. Sonraki yapılacak çalışmalara da referans ve ışık tutuyor. Lazca dilini daha farklı bir dinleyici kitlesine ulaştırıyor. Kaybolmakta olan bir dil olduğu için, o dile ve kültüre özendirici biretkisi var. Bu iki parçayla köklerime gönderme yapıyorum aslında.
ö ‘Sâlâ’ dinleyiciye hangi mesajı veriyor?
‘Sâlâ’, biliyorsunuz ölülerimizin ardından okunan bir duadır. Cuma namazından önce;cenaze namazına çağrı olarak okunur. Bebeklik yıllarımdan başlayarak beni en çoketkileyen ezgidir. Üniversite yıllarımda o zamanlar kurmuş olduğum senfonik rockgrubuyla 'Sâlâ'yı İngilizce okumuştum, ama sözleri tamamen farklıydı. Kaybedilmişolan sevgilinin ardından bir kadının haykırışı 'Sala'. Sözleri farklı ama makamorijinal. Ben 'Sâlâ'yı kendi bildiğim şekilde okuyor, yorumluyorum. Bir anlamdageleneksel olan bir şeyi; dini bir öğeyi, yenilikçi bir anlayışla başka bir biçimdeicra ediyorum.
ö Peki dini bir öğe olan 'Sâlâ'yı bambaşka sözlerle okumanız tepki topladı mı?
Olumsuz bir tepkiyle hiç karşılaşmadım. Sonuçta ben sala makamını kullanıyorum vekendi sözlerimle onu yorumluyorum. Ama albümümün adı 'Sâlâ'. Ölmüş, sevilen kimseninardından okunan bir sala bu. Yani bu eserde kendi hayatıma göndermeler var. Birçoksevdiğim insanı kaybettim ben. Bu şarkıda başkalarının acılarını da hissettiğimiçin, bu duyguyu taşıyan herkesin ruhuyla söylüyorum.
ö Türkçe değil de İngilizce okumanız nasıl bir tepki aldı?
İngilizce benim hayatımda çok önemli bir dil. Çocukluğumdan beri Türkçe'den sonra ençok kullandığım dil. İngilizce kitap okumayı da hep çok sevdim. Genç kızlık yıllarımEdgar Allen Poe ve Shakespeare gibi yazarları okuyarak geçti. O dönemde yaptığımızmüziğe böyle bir şeyi katmak çok cazip gelmişti. Her şeyi çok mantığa vurarakaçıklayamam, çünkü çok sezgisel şeyler bunlar, içten gelen şeyler. Neden İngilizceokuduğumun cevabı bu işte. Başka bir dil de olabilirdi ama ben İngilizce'yi çokseviyorum. İngilizce egemen dildir, bu albümde egemen olanla egemen olmayanı içiçegeçirmek, onları aynı duyguda birleştirmek gibi de bir tema var. Bu albümdeİngilizce, Türkçe ve Lazca dilleri kullanıldı. Çünkü onlar benim dillerim.
'İNGİLTERE'DE DE YAYINLANDI'
ö Siz bu albümü dünya için mi yaptınız, Türkiye için mi?
Dünya için yaptım, özellikle Türkiye için bir şey yapmıyorum. Müzik yaparkenherhangi bir kitleye hitap etmek gibi bir kaygı taşıyarak yapamazsınız. Şu grup dinlesin, bu grup dinlesin, ya da Türkler dinlesin, Fransızlar dinlesin diye yapamazsınız. Dışarıdaki insanlara çok daha ilginç geliyor. Aslında bizim insanlarımıza da ilginç geliyor ama; kitap okumayan, iyi müzik talep etmeyen, popüler olanla, yüzeyde olanlarla yetinen bir toplumumuz var ne yazık ki. Eleğin üstünde kalan; gerçek sanatı, kültürü, müziği, edebiyatı takip eden herkes albümle ilgili çok güzel şeyler söylüyor.
ö Müzikseverler sizi tanıyor mu sizce? Kim olduğunuzu ne yaptığınızı biliyorlar mı?
Daha çok yeni, albüm çıkalı 1 ay oldu. Piyasaya ilk verilenler tükendi. Ticari kaygılar güderek yapılmadı bu çalışma ama böyle bir ülkede bile bu kadar ilgigörmesi çok büyük başarı diye düşünüyorum. Albüm çıkar çıkmaz, Mondomix Müzik hemen anlaşma yapmak istedi dünyaya dağıtımıyla ilgili. Mondomix; dünya üzerindeki enönemli kültür sanat kuruluşlarıyla ortak işler yürüten bir kuruluştur. Onun sadece 'Sala'yı değil, benim yapacağım bütün müzik çalışmalarına sahip çıkması çok önemli. Albüm İngiltere'de de yayınlandı. Albümün yurtdışı serüveni giderek artan bir ilgiyle devam edecek görünüyor. Daha da önemlisi, bu tür olumlu yorumlar sonrakiprojelere esin oluyor, size kuvvet veriyor.
ö Albüme ismini veren 'Sala'nın dini anlamı gözönüne alındığında; bu çalışmada bir ağıt havası sezinleniyor sanki...
Burada biraz felsefe yapmamız gerekiyor. İnsanların çoğu; acı çekmekten, ağlamaktan,derin acıları yaşamaktan korkuyor. 'Sala' bütün duyguları, acıyı da, sevinci de,umudu da, en dip noktasına kadar hissettirmek amacı taşıyan bir albüm. Çünkü öyleyaşanarak icra edildi, öyle söyleniyor. O yüzden albüme karamsar diyecekseniz;dünyaya da karamsar demeniz gerekiyor. Hayatın kendisi her türlü duyguyu içinde barındırıyor. Acıyı da, sevinci de, umudu da... Benim yaptığım müzik de böyle. Yaptığım üç albümde de bu var, bundan sonrakilerde de olacak. Bunları dikkatealdığımızda; hem karanlık, bir taraftan da eğlenceli bir albüm diyebilirim. Sizin bakışınız nasıl, o önemli. Ben mutlu müzikten zevk almadığım için, hayata böyle bakmıyorum.
ö Albümün kapağında dikenli tel görseli kullanılmış. Bu sizin dünyanızagirmenin hiç de kolay olmadığının bir göstergesi mi?
Dikenli tellerin arkasındaki yaşamın hiç de kolay olmadığı mesajını vermek, dinleyiciyle araya bir tür mesafe koymak, bir metafor oluşturmak için kullanıldı o dikenli teller. Hiçbir şeyi süt liman görmediğim için dikenli tel çok önemli bir imge benim için. O yüzden grafik tasarımcı Neil Jenkins ile başından beri bu imgeyi kullanmak istedik.
'MEGRELYA'YA DİKKAT ÇEKMEK İSTEDİM'
ö İç kapakta ise, Doğu Karadeniz 'Lazistan' olarak adlandırılmış... Bu harita nereden çıktı?
Bu haritayı biz İngiltere'de British Museum'da bulduk. Neil Jenkins orada araştırdı. Artık var olmayan bir ülke bu. Lazistan değil ama Megrelya benim için önemlidir orada. O eski haritada Lazistan'la birlikte birçok başka isimler de var artık var olmayan. O var olmayan Megrelya denen ülkede benim köklerim yatıyor ve artık yok... Bu artık olmayan ülkenin haritasını koyarak oraya bir gönderme yapmak istedik. Bu benim içimdeki sürgün duygusu ile örtüşen bir çalışma aynı zamanda. Lazistan sözcüğü üzerinde başka bir gazete çok fazla durdu ama bunu sözcüğün veya haritanın kullanışamacı sanıldığı gibi değil. Ya da çekilmeye çalışılan yerdeki bakış gibi değil. Eskiden Megrelya diye bir ülke vardı; Gürcistan tarafından sonra bölünen. Artık yok, çok eski bir tarih bu. Megreller ve Lazlar; esasında Megrelya'dan dağılmış olan insanlar. Zaman içinde Trabzon Rum İmparatorluğu, Bizans Dönemi ve sonraki yönetimler, o bölgede yaşayan herkese Laz adını vererek bir genelleme yapmış. Megreller bizim Lazca dilini konuşan insanlarımız. Bir kısmı Gürcistan'da yaşar, bir kısmı bu tarafta. İşte bu iki Lazca parçanın amacı bu. Siz bana bu soruları soruyorsunuz ve insanlar Megreller kim, Lazlar kim, o dil ne diye sorular soruyor ve bu bir farkındalık yaratıyor. Bir sonraki proje biraz daha ileriye giderek, biraz daha o kültüre katkı sağlamaya çalışacak, korumaya yönelik bir şey bu. Bu bile bir şey...
ö Yurtdışında nasıl tepkiler alıyorsunuz bunca ilginin üzerine? Nasıl yorumluyorlar müziğinizi?
Batı enstrümanlarının Doğu ezgilerine eşlik ederkenki tavır değişikliği, oradaki müzisyen arkadaşlarımıza çok yakın gelmiyor. Bir de asıl kimliğim Lazlık. Ve bu onların tanımadığı bir kültür. Çok ilgilerini çekiyor. Roger Mills de, Gürcistan'dan Megrel bir kadın sanatçıyla birlikte bir albüm çalışması yapmış. Çok duyarlılar yerel kültürlerin korunmasına karşı. Daha doğrusu benim çalıştığım müzisyenler bu tür konulara karşı çok duyarlı. Onların en çok ilgisini çeken şeyler o kültürlere ait özellikler... Tarihi nedir, dili nedir, nasıl yaşarlar, ne söylerler.
ö Yabancı basında sanıyorum Türk basınından daha çok yer alıyorsuz. Hatta şakılarınız BBC'nin playlist'inde bile yer alıyor...
'Sala' yayınlanır yayınlanmaz BBC'nin de linkli olduğu Fly Global Music Company'nin baş editörü çok güzel bir yorum yaptı. Bir önceki 'Kül' adlı albümüm BBC'de çalınıyor. Onun dışında Mondomix'le yapılan anlaşmadan dolayı Mondomix'in de yayın araçları var, dergileri var, orada yer alacaktır mutlaka. 'Songlines' diye bir dergi vardır, oradan ayrıntılı bilgi istediler. Daha çok yeni, yavaş yavaş ulaşıyor yabancı basına. Ama yorumlar çok iyi geliyor.
ö Şu an yeni bir albüm üzerine çalışıyorsunuz. Nasıl bir çalışma ile karşılaşacağız?
Ön çalışmaları yapıldı. Bu sadece bir albüm değil, çok kapsamlı bir çalışma olacak. İçinde resim, edebiyat ve müziği barındıracak. İngiltere'de bir caz grubu ile birlikte yapacağız kayıtları. Albüme bir kitap, bir resim sergisi eşlik edecek. Her ikisi de hem İstanbul'da, hem Bristol'da yapılacak. Yeni Zelandalı bir yazar da albümün kitabının İngilizce metinlerini yazacak. Çok ayağı olan, uluslararası, sınır ötesi bir çalışma olacak. Başka projeler de var. 2006 yılında bir müzik yapım şirketi kurdum, 'Sala' da oradan çıktı zaten, Museum and Catalog Music Production. Şu an 5-6 tane müzik projesi üzerinde çalışıyoruz. Hepsi yavaş yavaş ilerliyor. Yolda albümler var, bir tanesi ‘Sala'nın devamı diye düşünülebilir, bu sefer ölümü değil yaşamı irdeleyen bir albüm ama yine benim anladığım biçimde... Diğeri, üzerinde Roger Mills ile birlikte çalıştığımız ‘Once Upon a Time in Megrelya’. Bir başkası ‘Ruh Kesişmeleri’. Bu, Türkiye’deki çok genç, doğuştan yetenekli müzisyenlerle yurtdışındaki birkaç benzeri müzisyeni bir araya getirdiğimiz bir çalışma. ‘Ruh Kesişmeleri'nde ruhların içinde Aşık Veysel de var, bir taraftan genç ruhlar var, öteki taraftan ruh kardeşi olan İngiltere'den flüt sanatçısı var, ama sanki öte dünyadan geliyormuş gibi seslenen Veysel'in kendi sesi var, benim sesim var, onun söylediği ezgileri ben söylüyorum. Albüm benim üstüme kurulu değil. Bu gerçek bir kesişme. Şöyle ki; geçmiş, şimdiki zaman, gelecek, genç, yaşlı, yaşayan, ölmüş olan, hepsi bir arada. Bunun dışında single'larım var, şu an bir tanesi bitti. Miksajları İngiltere'de yapılıyor; bu singlelar da önümüzdeki ay yayınlanacak ve dijital olarak dağıtımına başlanacak. Ayrıca birçok proje var, hazırlıkları devam eden 5 tane albüm çalışmamız var toplamda. O albümlerin her birinin birkaç parçası kaydedildi, onlar siteye yakında yüklenecek, dinlenebilir duruma gelecek. Bir de benim için müziği sürdürebiliyor olmak, üretebiliyor olmak çok önemli.
ö En çok neden etkilenerek bu sürdürebilirliği sağlıyorsunuz?
Rüyalarımla... Gördüğüm rüyaların ardından şarkılar yapıyorum. Rüyalarım o kadar enteresan ve besleyici ki, geceleri uykuya dalmadan önce merakla gözlerimi kapatıyorum, bakalım bu gece ne göreceğim diye. Onun dışında hayata dair her şey, kendi iç sesim, şiir, edebiyat, resim, yalnızlığım, beni en çok besleyen şeyler. Yalnızlığım derken, ruhsalyalnızlığım, sık sık kaçmak istediğim yalnızlık. Ancak yalnızken üretebiliyorum, mutlaka yalnız olmam gerekiyor, başkalarının yanında söz yazamam, içimden gelmez.
DEPREMDE YAŞAM ÇOK ZORLAŞACAK!'
ö Siz aynı zamanda deprem yüksek mühendisisiniz. Ve sanıyorum müzikle olduğunuz kadar iç içesiniz mesleğinizle...
Evet inşaat mühendisi ve deprem yüksek mühendisiyim. Mezun olmadan 1 yıl önce çalışmaya başladım. Son 4 yıldır ileri deprem teknolojileri üzerine çalışan dünya lideri bir firmanın; Fip Industriale'nin Türkiye temsilcisiyim. Çok önemli birkaç proje üzerine çalışmalar yapıyoruz. Bir tanesi, Eskişehir-İstanbul arası hızlı tren projesi. Diğeri, İstanbul köprülerinin güçlendirilmesi projesi. Onda da bir Japon firmasıyla birlikte çalışıyoruz. Karayolları'na deprem teknolojileriyle ilgili seminer vereceğiz, İtalya'dan kıdemli mühendisler geliyor. Onun dışında benim kişisel olarak üstünde durmak istediğim konular; cam giydirme binalar... Mantar gibi cepheleri camla kaplanmış binalar yapılıyor İstanbul'da. Bunlar çevrelerinde çok büyük hasara yol açacak bir deprem olduğunda. Kimse bu insanlara dur demiyor.
ö Olası bir depremde sizce İstanbul nasıl bir şekil alacak?
Büyük bir depremde, İstanbul gibi büyük bir şehirde yaşamak çok zor olacak. Ancak İstanbul'un her tarafı aynı risk derecesini taşımıyor. Ben bu anlamda felaket haberi veren insan durumuna düşüp öyle bir manzara çizmek istemem. Ama altyapı çok zarar göreceği için böyle bir şehirde yaşamak çok zor olacak, bu kesin...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder